Takvim Yazısı – Dinimizde Niyet, islamiyette niyetin sevabı

NİYETİN SEVABI
İnsanların işledikleri ameli, Hafaza melekleri yazmaya memurdurlar. Lakin onlar niyete vâkıf olamazlar. Yaptığımız ameller melekler divanında, niyetlerimiz ise Allâh’ın divanındadır. Hadîs-i Kudsî’de;
“Ey Hafaza meleklerim! Sizler kullarımın amellerini yazmaya memursunuz. Ben ise onların nefsindekini pek iyi bilir ve muhafaza ederim” buyuruldu.
Amellerin sevabı cennette verilir. Niyetin sevabı ise Cenâb-ı Hakk’a yakınlık dereceleriyle verilir.
“Niyeti olmayanın ameli yoktur. Hasenesi (hayırlı amelleri) olmayan da sevabını alamaz.”
MÜ’MİNİN NİYETİ AMELİNDEN HAYIRLIDIR
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) bir gün Ashâbına: “Mü’min kimdir bilir misiniz?” buyurdular.
“Allâh ve Resûlü en iyisini bilir.” dediler. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Mü’min, Allâhü Teâlâ’nın hoşuna giden şeylerle kulaklarını doldurmadıkça ölmeyen kimsedir. Eğer bir kul Allâh’dan korksa yetmiş demirden kapısı olan yetmiş hücrenin içindeki bir hücrede bulunsa, Allah ona amelinin elbisesini giydirir. Hatta öyle ki insanlar onun iyiliklerini konuşurlar ve yaptığından fazlasını da söylerler.”

Ashâb-ı Kirâm “Nasıl fazlasını söylerler” dedi. Şöyle buyurdu:
“Çünkü Allâh’tan korkan, gücü yetmiş olsaydı, elbette daha fazla güzel amel işleyecekti. Bundan dolayı Allâh da onun amelini artırır. Kâfir de böyledir. İnsanlar onun kötü amelini konuşurlar ve yaptığından fazlasını da söylerler. Eğer onun gücü yetseydi elbette daha çok kötü amel işlerdi.”
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.): “Mü’minin niyeti amelinden daha hayırlıdır.” buyurdular. (Beyhakî, Şuabü ‘l-imân)
Bir adam: “Yâ Resûlallâh! Amellerin en faziletlisi hangisidir” diye sordu, “Sâdık niyettir” buyurdular.
İbn-i Cüreyc rahimehullâh, “Mü’minin niyeti amelinden niçin hayırlıdır” diye Hz. Atâ’ya sordu. O da şöyle cevap verdi: “Zira mü’minin niyetinde onu bozacak, sevabını giderecek riya bulunmaz.”
Amel aşikârdır, niyet ise gizli bir ameldir. Gizli amellere mükâfât kat kat verilir. Amel; âzâların Allâhü Teâlâ’ya yönelmesi, gayret etmesidir. Niyet ise kalbin Allâhü Teâlâ’ya yönelmesi ve zikretmesidir. Kalbin Allâhü Teâlâ’ya yönelmesi zikr-i hafî (gizli zikir) iledir.
Ayet-i Celîle’de -meâlen- şöyle buyuruldu “…Hoş bir ağaç gibi ki kökü sâbit, dalı semâda.” (İbrâhîm sûresi, âyet 24) Ağacın kökü kalpteki îmândır. Semâya uzanan dalları kalbdeki niyet, meyvesi de amellerdir.
“AMELLER NİYETLERE GÖREDİR”
Selmân-ı Fârisî Hazretleri (r.a.): “Bir sinekten dolayı bir kişi cennete, bir kişi de cehenneme girmiştir.” buyurdular. “Bu nasıl olur?” diye sordular.
Selmân-ı Fârisî (r.a.), “Sizden önceki zamanlarda yaşayan iki kişi yanlarında putları bulunan bir topluluğa rastladılar. Putlarına kurban vermeyen hiç kimsenin oradan geçmesine izin vermiyorlardı. Birisine, putlarımız için kurban ver, dediler. O da yanımda hiçbir şeyim yok, dedi. Bir sinek de olsa kurban ver, dediler. O da, bir sineği putlar için kurban etti ve oradan geçti. İşte bu kişi cehenneme girer. Diğerine de kurban vermesini söylediler. O da, ben Allâhü Teâlâ’dan başka hiç kimse için kurban kesemem dedi. Böyle dediği için onu öldürdüler. Bu kişi de cennete girer.” buyurdular.